Yazıyı Gönderen: Deniz
Gönderilme Tarihi: Thu, 19-Jul-2007
|
Okunma: 3150 kez Yazı Boyutu: 6.66 KB |
Sait Faik Abasıyanık/Babamın İkinci EviBabamın İkinci EviMutfağında kızarmış ördek, suyuna bulgur ve irmik helvası hazırlanmış köy evine niçin gittimizi o gün bilmiyordum. Bugün dertli ve kimsesiz, otelin penceresinden geçen tramvaylara bakarken, niçin bu köy evine bir akşamüstü sessiz sedasız, bekleniyormuşuz gibi indiğimizin sebebini söylemeyeceğim. Akşam ezanı daha öbür köyde okunmuştu. Atlarımıza biraz su vermiştik. Babam, şehirden çıkalıberi somurtmuştu. Bir taraftan bulutlu gök,diğer taraftan yolun tozları ve hendekleri sinirlerini adamakıllı germiş olacaktı. Bir kelime söylesem belki geriye dönecektik. Kazanın sessiz, köpek sesleri dolu sokaklarını tekrar dört nala geçeceğiz, atlar ahırlara bağlanacak, o belediye kıraathanesine, ben odama kapanacağım. İyisi mi, ses çıkarmamak hayırlıydı. Ben de somurttum. Yalnız bir iki defa dalgınlığımdan atım sürçtü: Babamın kirpiklerinin rüzgarlandığına dikkat edebildim. Gözlerini çevirmedi bile. Çünkü ekseriya bu gibi hallerde göz göze geldiğimiz zaman kendini tutamaz suni bir alaycı gülümseme ile dudağını kenetlerdi. Kendi atı hiç sürçmezdi. Dediğim köy evine vardığımız zaman atlarımızı ufak, oya gibi bir köy çocuğu aldı. Kasketinin kenarına sokulmuş karanfile baktığımı sandığı için çiçeği bana verdi. Halbuki ben onun, ıslak saman rengi gözlerine, yüzünün aynı renkteki derisine bakmıştım. Kim bilir karanfili bana, belki de onları veremeyeceği için vermişti. Bu arada babam arkasını dönmüştü. Verilen çiçeği önce kokladım. Sonra, kasketimle kulağımın arasına yerleştirirken babamı bana bakar buldum. Gülmedi. Ciddi de değildi. Yüzü ifadesiz, mümkün olduğu kadar saçma ve sakindi. Kızardım sanırım.Bir hint horozuna gözlerimi dikmiştim. Kırmızı ve tüysüz boynuyla bu yarı karanlıkta ne kadar csseli, iri şeydi. Ne kuvvetli olsa gerekti. Babam, "hadi sersem," diye mırıldandı. Biz evden içeri girerken; çocuk etrafımızda ağır ağır atları gezdiriyordu. Köy evinin içine ayak basar basmaz elbette, bir saman ve hafif tezek kokusu duyulur. Biraz daha yaklaşınca yayıkların bulunduğu yerden eskimiş bir ayran kokusu da burnumuza çarpacaktır. Dört beş ayak merdiven çıktık. Tahtaboş, muallim kürsüsüne, daha doğrusu millet bayramlarında uluorta söz söyleyen hatipler için yapılmış kürsülere benzeyen bir yerde, bir kadın namaz kılıyordu. Babam bu kürsünün beşinci ayağında, ben üçüncüsünde bir müddet bekledik. Ayakkabılarımızı ev kapısının dışına bıraktığımız için yün çoraplarımız evin içinde ufacık bir gürültü bile yapmamış olacağını tahmin ediyorum. Öyle ki kadın, son rekatı bitirip selam verirken bizi görüverecek; bu yarı karanlıkta, babamın zaten heyulai hali gölgelerle büyüdüğü, esatirleştiği için çığlık çığlığa köyü ayaklandıracak sanmıştım. Hiç de böyle olmadı. Kadının sağ tarafında olduğumuz için ilk selam verişinde bizi gördü. Ben evvela ihtiyar kadının dudaklarına baktım. Sakin kıpırdaşırlarken gözle- rini gördüm. Bu arada çıkık şakak kemiklerini farkedebildim. Başımı öbür tarafa çevirirken kalbimden de bir muhabbet gelip geçiverdi; rüzgar gibi esiverdi. Başörtüsünü koklayabilseydim, dedim. Beyaz tülbenttendi. Ni- neminki gibi. Bu sefer ana, şefkat dolu başını tekrar bize çevirdi. Karşı tarafta başka bir kapıyı aynı müşfik başla işaret ederek: -- Ömer Ağa, dedi. Fatma içeride, girsenize. Babam: -- Gireriz, dedi. Sen nasılsın? İyisin ya nine. Kadın başını salladı, biz karşı odaya yollandık. Orada genç bir kadın vardı. Akşama karşı türkü söylüyordu. Biz girince ayağa kalktı, gülümsedi. Odanın içini köhnemiş bir meyve kokusu sarmıştı.Yerdeki Kocaeli kilimi ıslak bir kırmızı renkle, gaz lambasının altında, acayip bir reçel gibi kaynıyordu. Bu esrarengiz seyahat, beni tecessüsten tecessüse attığı için her şeye dikkat etmeye çalışırken, babam,birdenbire bana döndü. Daha genç kadının selamını bile iade etmeden: -- Hadi oğul, git, dedi. Emin'e yardım et. Atları işetmeden ahıra sokmayın ha... Atlar işemişler, ahıra girmişlerdi. Önlerine kuru ot yığılmıştı. Ahırın eşiğine de Emin oturmuştu. Elinde çakı, bir dal soyuyordu. Yanıbaşına oturdum. Yüzüme bakmadı. Elindeki sopayı bana söyleyecek bir söz bulmak için, sinirli sinirli çakısıyla kertiklediğini farkediyordum. Gözüm, elindeki dalda... -- Ne dalı o? dedim. Bir müddet cevap vermedi. Elini kesmişti. Bir kedi dili kadar keskin, sivri, pembe diliyle parmağını uzun zaman yaladı. Sonra kızılcık renkli dudaklarının arasından: -- Kızılcık, dedi. Konuşmadık. Bu taze, su kenarında yaz sıcağı kadar ılık çocuk, bana gösterdiği ilk aşinalıktan çoktan pişman olmuşa benzer gibiydi. Evden kalınca bir kadın sesi bizi çağırdı. Kızarmış ördek, syuna bulgur ve irmik helvası yedik. Sofra tahtadan bir yer sofrasıydı. Peşkirler, kalın bezdendi. Tahta kaşıklar vardı. Babama ve bana çatal da koymuşlardı. Geçenlerde, ay ışığında mısır tarlasında domuzlarla acayip, korkunç bir saklambaç oynanmıştı. Emin kadar bir çocuğu, domuz göbeğinden ikiye biçivermişti. İhtiyar kadın bu hikayeyi ağır ağır,uzun uzun anlattı. Vakanın kimlerin tarlasında geçtiğini, çocuğun kim olduğunu, avcıları birer birer anıyordu. Babam, hepsini tanıdığını anlatan bir yüz takınmıştı. Emin hep bana bakıyordu. Biz üç erkek ve bir ihtiyar kadın yemek yiyorduk. Genç kadın hizmet ediyordu.Yalnız avuçlarındaki kınayı, sahanları sofraya koyarken görebiliyordum. Yemeği ihtiyarın namaz kıldığı yerde yedik. Yemekten sonra evin üst katında ocaklı bir odaya çıktık. Emin ocağı yaktı. Bir siyah koyun pöstekisinin üzerine diz çöktü. Bir müddet sonra da boylu boyunca oraya uzanıverdi. Boyu koyun pöstekisini ancak aşıyordu. İhtiyar kadın da minderin üzerinde uyuklamaktaydı. Ben onu yanıbaşındaydım. Elim elindeydi. Uyku sârî bir hastalık gibi bu elden bana geçiyor, gözlerim kapanıyordu. Elimi ihtiyar kadının kuzu, mazlum elinden kurtardım. Biraz uzağa, Emin'in pöstekisine doğru uzattım. Bu sırada babamla genç kadın sedirin üzerindeydiler. Babamın cigarası, esrarengiz ışıklar ve dumanlarla alevleniyordu. Düğünlerden, genç kızlardan, delikanlılardan bahsediyorlardı. Emin'in yüzünde ocaktan kor olmuş dökülen bir odunun çıtırtısı çiçeklendi. Uyudum. Uyandırıldığım zaman tanyeri ağarıyordu. Kasabaya, babamın içgüveysi girdiği zengin evine doğru yol alırken, taze manda sütünün kokusu sıcak buharı, hâlâ sabah sisiyle ürpermiş, yüzümün üstünde, hâlâ ihtiyar kadının dudakları alnımda, hâlâ kardeşim Emin'in kalın parmakları parmaklarımın içinde sabittiler. Bu hissi uzun müddet, alaminüt fotoğrafçıların çıkarttığı kartlar gibi muhafaza ettim. Sonra sarardılar, belirsizleştiler. -Varlık (45), 15 Nisan 1955- |
[ Katagoriye Dön | Ana Menüye Dön ]
-
# Mesnevi
Özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan şiir biçimidir. Kısa kısa : Arapça’da "müzdevice" denilen mesnevi türü ilk olarak 10’uncu yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır. Türk edebiyatına girişi 11’inci yüzyılda Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar. Her beytinin ayrı uyaklı olması yazma kolaylığı sağlar. Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır. Mesnevi bir eser başlıca : Tevhid, münacat, naR...Devamını Oku 2011-12-27 14:35:23
-
# Mesnevilerin Özellikleri
Mesnevi türünün temeli Arap ve İran edebiyatlarına dayanır. Diğer pek çok edebi türde olduğu gibi mesnevide de Divan şairlerimiz başlangıçta Arap ve İran edebiyatına ait belli başlı mesnevileri tercümeyle işe başlamışlar; ardından da müstakil ve orijinal mesneviler yazmışlardır. Özellikle 17. yüzyıldan sonra artık şairlerimiz, yapılarını milli kimliğimizin oluşturduğu mesneviler yazmaya başlamışlardır. Bu konuda Muhammet Kuzubaş'ın Mahzen-i Esrar ile Nefhatü’-l Ezhar Mukayesesi adlı çalışması, mesnevilerimizin İran ve Arap kültüründen çık...Devamını Oku 2011-08-05 10:28:48
-
# Divan-ı Hümayun Görevleri / İşlevi
Divân-ı Hümâyun devlete ait siyasî idarî malî ve zamanla askerî işlerin görüşüldüğü incelenerek karara bağlandığı devletin en yüksek mercidir. Divân-ı Hümâyunda yetkiler şu şekilde temsil edilmektedir: 1. Vezir-i âzamın padişahın vekili olarak devletin egemenlik hakkını, 2. Kadıasker yargıyı, 3. Defterdarların maliyeyi, 4. Nişancının ise örfî hukuku temsil ettiğini görmekteyiz. Yine yürütme gücünün diğer temsilcileri kubbealtı vezirleri Rumeli beylerbeyi kaptan-ı derya ve yeniçeri ağasıdır. Devletin merkez örgütündeki ana bölümleri t...Devamını Oku 2011-11-27 12:26:59
-
# Televizyonun Yararları
Televizyonun Yararları (Özet) * Yeni bilgiler öğretir. * Boş zamanları değerlendirir. * Eğlendirir. * Dilini geliştirir. * Hayal gücünü değiştirir. * Müziğe ilgisini artırır. * Yaratıcılığı yönlendirir.Televizyon ve EğitimTelevizyonun çocuk açısından hem yararlı, hem zararlı sonuçları söz konusudur.A. Televizyonun Yararları1. Çocukları eve bağlayarak ailede ortak ilgiler yaratıp aile mutluluğunu gerçekleştirir. 2. Çocuğun kültürünü geliştirir. 3. Çocuğu düşünmeye tevşvik eder. 4. Çocukların ilgi ve hayat alanlarım genişletir. 5. Çocu...Devamını Oku 2012-03-12 18:05:54
-
# Televizyonun Yararları ve Zararları
TELEVİZYON VE EĞİTİM Televizyonun çocuk açısından hem yararlı, hem zararlı sonuçları söz konusudur. A. Yararları a. Çocukları eve bağlayarak ailede ortak ilgiler yaratıp aile mutluluğunu gerçekleştirir. b. Çocuğun kültürünü geliştirir. c. Çocuğu düşünmeye tevşvik eder. d. Çocukların ilgi ve hayat alanlarım genişletir. e. Çocukların estetik zevklerini geliştirir. B. Zararları a. Çocuğu yararlı etkinliklerden alıkoyabilir, onu edilginleştirir, yaratıcılıktan ve etkinlikten uzaklaştırır. b. Çocukta tek tip değer yargıları geliştiri...Devamını Oku 2010-10-31 16:48:49
-
# Edebi Metinlerde Dilin İşlevi
Edebi Metinlerde Dilin İşlevi Nelerdir ? Edebi metinlerde dil şiirsel işlevde kullanılır. • Edebî metinlerde, şiirsel işlevinin hâkimiyetinde dilin diğer işlevleri de kullanılır. • Bazı metinlerde, birkaç işlev birlikte kullanılabilir. • Dil “şiirsel işlevi”nde kullanıldığında iletinin iletmek istediği husus, iletinin kendisinde aranmalıdır. Bu durumda ileti kendi dışında herhangi bir şeyi, herhangi bir olguyu ifade etmez, yansıtmaz. • Obje iletinin kendisidir. Ancak bu, iletinin insandan, ha...Devamını Oku 2009-10-23 10:26:09
-
# Cemevi
Cemevi (Özet) : Cemevi eski adıyla dergah, dedelerin yetiştiği, ilim talim ettiği, cem ayinlerinin ve semahların yapıldığı yerdir.Cemevi NedirCemevi, Alevilerin zikir yaptıkları, Hak ile batıl olanı ayırdıkları, ölmeden önce öldükleri, sorgu ve sual verdikleri ibadet mekânıdır. Cemevilere girmenin her ibadet yeri gibi bir adabı vardır. Kul hakkı yiyen, hak sahibi ile helalleşmeden cemevine giremez, zulm edenler ve birbirinden razı olmayanlar da cemevine giremez. Yapılan en büyük ibadetlerden biri Ali'ye yakılan ağıtlardır. Cem'de kıyam, rüku ve...Devamını Oku 2012-03-16 14:28:28
-
# revizyon
revizyon : fransızca révision (düzeltme, değiştirme). bu kelime için dilimizde güzel karşılıklar vardır: düzeltme, yenileme, yenilenme. örnekler: son düzeltmede (yenilemede) hesaplanan büyüme hızı % 2 idi. kabinedeki yenilenme beklentileri boşa çıktı....Devamını Oku 2007-09-02 13:43:13
-
# Mesnevi Örnekleri
“Barış dalgaları kopar, gönüllerden kinleri giderir. Bunun aksine savaş dalgaları kopar, sevgileri alt üst eder. Sevgi acıları tatlıya çeker tatlılaştırır. Çünkü sevgilerin aslı doğru yola götürmektir (Mesnevî, I, 2578-2580).” “Sevgiden tortulu sular durulur, berraklaşır. Sevgiyle ölü diriltilir, sevgiyle padişahlar köle yapılır (Mesnevî, II, 1530-1531).” “Nice Hintli ve nice Türkün dili birdir de nice iki Türk bir*bi*rine yabancıdır gibidir. Öyleyse yakınlık dili başka bir dildir. Gönül beraberliği...Devamını Oku 2011-12-27 14:38:06
-
# Bileşik kesirleri tam sayılı kesirlere çevirme
Bileşik kesirleri tam sayılı kesirlere çevirirken pay paydaya bölünür. Bölme işleminde bölümdeki sayı tam kısmı, kalan payı ve bölen ise paydayı gösterir. Örnek: ...Devamını Oku 2012-01-03 17:24:07
Yorumlardan Yazarları Sorumludur. Yorumunuz Site Yönetimi Uygun Görürse Yayınlanır..!!..
Gönderen | Başlık |
---|
Sait Faik Abasıyanık/Babamın İkinci Evi Resimleri
Sait Faik Abasıyanık/Babamın İkinci Evi Yorumları
Gönderen | Başlık |
---|
Sait Faik Abasıyanık/Babamın İkinci Evi Videoları
Henüz bu yazıya eklenmiş video bulunmamaktadır.
» Önerdiklerimiz |
» Reklamlar |
|
» Alt-Kültür Başlıklar |
|