Yazıyı Gönderen: zeus
Gönderilme Tarihi: Sat, 09-Jul-2011
|
Okunma: 2246 kez Yazı Boyutu: 19.01 KB |
Karikatür ve FelsefeServer Tanilli Felsefe ile karikatür karşılaştırıldığında, ilk bakışta şu farklılık göze çarpıyor: Felsefe sözle ya da yazıyla dile getirilen bir fikrî çaba; karikatür ise, mizahın çizgiye dökülmesi. Söz ya da yazı, felsefe için yetiyor, ama mizahın karikatür olabilmesi, düşüncenin çizgiye ya da biçimlere dökülmesiyle mümkün; karikatür, böyle güldürebiliyor, ya da düşündürüyor. Bu farklılığın dışında ise, her iki alanda birbirine benzerlikler var. En baştaki de şu: Felsefe, insanlığın evrensel sorunları üstünde, akla dayanarak düşünmeye çağrı, edinilmiş bilgi ve kanıları yeniden düşünmek, gözden geçirmek, daha doğrusu sorgulamaktır, diye tanımlanır; “aklın eleştirici tavrı”dır o. Karikatür, bu bakımdan ona benzer: O da, yerleşik düşünceyi tekrarlamaz, tersine sorgular, eleştiri getirir ona ve önümüze daha önce farkına varmadığımız bir başka açı koyar. Madalyonun tersini gösterme, her ikisinde de ortak yan. Öyle olduğu için de, felsefe ve karikatürde bir “yol açıcı”, bir “öncü”, kimi zaman bir “başkaldıran” nitelik görürüz. Her ikisi de, halin büyük çoğunluğunda, oportünizme karşı, uydumcu olmayan birer tavırdır.” Her ikisinin de korkutucu olmasının altında bu var. Bugünkü demokratik sistemler dışında, felsefe horlanır ya da yasaklanır; karikatürün ise fazla irkilttiğinde arkasına düşülür. Kaldı ki, demokrasiler demokrasi olmadan önce de, filozof ve karikatürcü, adım başında kovuşturulmuş, yasaklanmıştır. Otoriter, hele hele totaliter rejimler, aklın sorgulamasının sonuna kadar götürülmesini, bir de fazla gülünmesini hoş karşılamazlar. Felsefe yalnız düşündürmek, sorgulamakla kalmaz, hele devrimci felsefe ise, önümüze yeni bir toplum tasarısı koyar. Eski çağları bir yana bırakalım, Rönesans’la beraber, Thomas More’dan başlayarak, bu tasarıların “ütopya”lar biçiminde işlendiğini biliyoruz. Söz konusu eserler ufuk açıcı olmuş ve insanları enikonu bilinçlendirmişlerdir. Günümüzde çizgi romanlar, insanoğlunun geleceğini de düşlerken, karikatür, işte bu çizgi romanlar aracılığıyla, insan soyunun yaşadığı bugünkü dünyayı eleştirip yeni bir dünyanın kurulmasında bir görev de yükleniyor. Bunun en son bir örneği olarak, Turhan Selçuk’un “Abdülcanbaz”ını gösterebiliriz. UFO’ların, halkın merakını sömüren, bir yerde bilimsel bilgilere de ters düşen şarlatanca bir konu olduğunu biliyoruz. Ne var ki, ünlü karikatürcü, Milliyet’te, 1998’in sonlarında başlayıp 1999’un Şubat sonlarına kadar süren “UFO’lar” adlı çizgi romanında, konudan olumlu bir ütopya çıkarmasını bilmişti: İki yıl önce UFO’lar dünyamıza gelmişlerdi; gelenler, uzayın derinliklerinden yola çıkmış Buzkar gezegenindendiler. Bizdekinden çok ilerde bir teknik ve uygarlığa sahip bu yaratıklar kavgasız dövüşsüz gelmiş ve dünyamızı eski sorun ve çekişmelerin bataklığında bırakarak, yine kavgasız dövüşsüz çekip gitmişlerdi. Büyük karikatürcü, bu hayalî olaydan kalkarak, sonunda, o çizgi romanın en ünlü kişilerinden birinin, ünlü bilgin Karanfil Hoca’nın ağzından, gelenlerin ileri, eşitçi, barışçı düzenini örnek tutarak, dünyamızın acı bir eleştirisini yapar; Buzkar’la Dünya, uygarlıkla ilkellik arasında bizi düşünmeye çağırır. Ütopyadır çizdiği, ama olumlu, yapıcı, giderek ilerici bir ütopya! Kaç yüzyıllık bir geleneğin bir karikatürcünün çizgilerinde yeniden dile gelişi. Felsefeyle karikatürün, Türkiye’nin koşullarında elele vermesinden doğal bir şey de yoktur. Çağdaşlığı ideal edinmiş bir toplum, ister istemez köhnemiş kurum ve ilişkilerini sorgulayacak ve daha ileri, daha insanca bir toplumun özlemini duyacaktır. Öyle olunca da, en başta iki şeye ihtiyacı vardır: Akılcı düşünceye ve gülen düşünceye. Yani felsefeye ve karikatüre... SERVER TANİLLİ Tan Oral Karikatür meraklıdır. Tıpkı felsefe gibi. O da heryeri kurcalar. Herşeyi anlamak ister. Evrende insana ilişkin ne varsa arar, bulur. Onları sergiler ve tartışır. Karikatür sorunları sever, yani bilgiyi sever. Tıpkı felsefe gibi. O da sorunların içine girmekten çok hoşlanır ve kalemini kara boyaya batırmaktan hiç vazgeçmez. Kara boya ve sorunlar ise bitmiyor. Çünkü mutluluk arayışı bitmiyor. Geçmişi özleyip, geleceğin düşlerini kurarken insan, bugününü ıskalayabiliyor bazen. Ne planlar kuruyor, ne sonuçlar çıkarıyor aklınca, ne hesaplar yapıyor. Ama evdeki hesap çarşıya uymuyor. Aldanmalar, sürprizler ve tutarsızlıklar birbirini kovalıyor. Sonunda umudunu yitirebiliyor kişi. Öfkelenebiliyor. Kendine ve başkasına zarar verebiliyor. Bir yandan elbet sorunların üstesinden gelmeye çalışıyor. Ama bazen beceremediği de oluyor bunu. Kendi gibi beceremeyenleri de görüyorsa eğer, gülmekten başka yolu kalmıyor demektir. Kahkahalarla gülebilir artık, yaptıklarına ve olan bitene. Gülmek güç verir. Zihin açar. Ezmekten ve ezilmekten, kısacası gülünç olmaktan kurtarır insanı. Ayrıca ak kağıt üstüne çiziliyorsa bir de bunlar ve karikatürse eğer bu çizilenler, basılıp yayılıyorsa bir de çevreye, işte o zaman kahkahalar sakinleşmeye başlar. Gülme önce dudaklara sonra beyinlere yayılır. Düşünce nefes almaya başlar. Gülme kısa sürelidir aslında, vurur geçer. Ama izi sürer. Savaşlar, tartışmalar ve mutluluk arayışları ile geçen 20. yüzyıl artık sona eriyor. Yeni bir yüzyılın, daha da ilginci yeni bir bin yılın eşiğine gelindi. Bilimde, teknolojide, doğada, siyasette, sanat ve felsefede, yüzyılın sonuna doğru çok şeyin değişmeye başladığı görüldü. Teknolojide mekanizm yerini elektroniğe, sanatta modernizm çoğulculuğa, siyasette kamuculuk bireyselciliğe, ekonomide devletçilik yerini serbest piyasaya terketti. Doğada ona egemen olma tutkusu, doğaya saygılı olma düşüncesine bıraktı yerini. Felsefede eski tartışmaların yerini, kuram dışı ve akıldışı da olsa, kişisel yaşantıların derinliklerinden çıkan değerler düzenine varma düşüncesi, yani “yaşama felsefesi” doldurdu. Bütün bunlar yeni bir küresel kavrayışın da yayılması ve kabul görmesi ile sonuçlandı. Öte yandan binlerce yıl bilime, felsefeye ve inançlara ebelik etmiş olan uzay, hergün biraz daha keşfedilip ele geçirilirken, canlıların varlık nedenleri de, gelişen “gen” teknolojisi ile hergün biraz daha denetim altına alınıyor. Artan iletişim olanakları ile olan biteni çok yakından izleyen ve endişe ile karşılayan insan, bütün bunları anlamak ya da hepsine birden boşvermek arasında sarsıntlar geçiriyor. İşte mizah ve karikatür bütün bunları merak eder ve kurcalar. Üstelik mizah sorunları yumuşatır ve tartışılabilir hale de getirir. Oysa bugün dünyamızın pek çok yerinde inanç çatışmaları yaşanıyor, Balkanlarda, Kafkaslarda, Orta Doğuda, uzak Doğuda, Avrupa’da hatta Amerika’da. İçinden çıkmakta olduğumuz yüzyılın düşünsel ve eleştirel anlayışı, onun getirdiği sorunların içinden çıkmamıza yetmeyecek mi? “Evrende ne olduysa başka türlü olamadığı için olmuştur” diyen materyalist felsefe ile “kaderde ne varsa o olur” diyen idealist felsefe arasında sürüp gelen çekişme, olsa olsa artık mizah konusudur; Humorologie Philosophique!... Ama unutmamak gerekir ki, düşünce de, inanış da, felsefe ve karikatür de en sonunda gelip “Aslolan Hayattır” değişinde buluşuyorlar. TAN ORAL Stephen Mumberson “Felsefeyi hafife almak, gerçek bir filozof olmaktır.” Pascal, Pensées, 1670. “Yaptığı şeye hayranlık duymadığı sürece, işe yarar bir şey yapan insanı bağışlayabiliriz. İşe yaramaz bir şey yapmanın tek bahanesi yapanın ona büyük bir hayranlık duymasıdır. Sanatın her türü oldukça yararsızdır.” Oscar Wilde, Dorian Gray’in Portresi. Boş verin hepsini. Fransızlar için felsefe, dil, ikincil metin ve anlamlardan oluşan karmaşık bir konudur - Fransız filozoflar için dilin kendisi bile sorgulanması gereken bir konudur. Ama dünyanın geri kalan bölümündeki sıradan insanlar için felsefe - umarız- kısa, gelip geçici hayatlarımıza bir nebze anlam katar. Çoğu filozofun, hiç kimseyi en yakın kahvehaneye ya da bara yöneltmediğini öğrenmek insanı şaşırtıyor. Felsefi bir tartışmayı dinlerken insan merak ediyor: hepsi de Platon’un devrine dönseler, kımıldayan gölgeleri seyrederek, hayat, sevgi, şehvet, ölüm gibi sorulardan uzak yaşasalar daha mutlu olmazlar mıydı? Yaşamak pis, mantıksız, kolay anlaşılmayan ya da düzenlenemeyen bir deneyim. Yani gülmece gibi tehlikeli iş! Belki de karikatürcüler hayatı anlamaya çalışan filozofların son temsilcileri. Akademik ortama veya standartlara aldırmadan gerçeği aramayı sürdürüyorlar. Karikatürcünün felsefesinin konusu, günlük hayatın en küçük parçalarıyla birlikte toplumun bütünüdür. Karikatürcü için yerde ve gökte, düşlerde olduğundan çok daha fazla şey vardır. Ciddi bir hastalığın pençesinde acı çekerken, iyileşeceklerinden son derece emin birçok hastanın, bu dünyadan göz açıp kapayıncaya kadar çekip gittiklerini fark ettim. Kuşku hayatta kalmak için daha önemli bir yardımcı, hastalık için bir zırh. Çünkü kuşkunun sonunda umut vardır. Dünyanın her yanındaki karikatürcülerin de, politikacılara, güçlülere ve ezenlere karşı en güvenilir silahı bu. Karikatürcünün felsefi görevi sınamak, zor sorular sormak ve bizi yönetenler ve her fikri bize dayatanlar arasında yalan söyleyenler olursa onları teşhir etmektir. Genellikle kişisel ihtiraslarına hizmet edenler, deliler ve hafif suç işleyenlerle dolu olan politika dünyasında vandallar olmamız gerekir. Gerçekler ve çabalar, amacı hayatı ve dünyayı kontrol etmek olanları pek az teşhir edebilir. Karikatürcü, bu türden şişirilmiş bireyleri ortaya çıkarmak için öykülerle yapıcı bir yalan yaratmalı veya soytarının saçmalıklarıyla vurmalı. Aptalın dilini, soytarının felsefesini konuşmalı; mevki veya makama, yücelik veya açgözlülüğe, güç veya servete hiç saygı göstermeden, yalanlara karşı mutlak yalanlar, hakaret, alayla mücadele edip bunları aydınlatarak sorgulanmasını sağlamalıyız. İnsan hayatı karikatürcü için zorunlu felsefe, mücadelenin kendisi ve nedenidir. Üstelik bir solucan ya da herhangi bir bakteri dünya tarihi üzerinde insanın kısacık varoluşundan çok daha büyük bir etki yaratmıştır. Hayat, biz insanlar için berbat felsefi bir şakadır - gülmek ağlamaktan daha iyi. STEPHEN MUMBERSON Afşar Timuçin Gülmek ama gerçekten gülmek felsefe yapmaktır. Güler gibi yapmak gülünç olmaktır bir gerçekliğin karşısında bir çaresizlikten başka bir şey değildir. Gülmeyenler, gülemeyenler hep güler gibi yaparlar. Güler gibi yapmak ağlamak gibi, dizlerini dövmek gibi bir şeydir. Her ağlayanın kendine ağladığını, dizini dövenin kendine yandığını biliriz. Ama gülmek felsefe yapmaktır, bir yorumcu ya da eleştirici kimliğiyle varlığa dokunmaktır. Gülmek onaylamak değil eleştirmektir. Bir şeyin açığını ya da zayıf noktasını görüp ona parmak basmaktır. Gerçek anlamda gülmek, isteyerek gülmek değil, kendini gülmekten alamamaktır, kendini tutamadan gülmektir. İnsan ancak alışılmadık bir çelişki ya da çelişkili karşısında gülme duygusu duyar. Her yepyeni ya da her özgün en başta sanatın konusudur. Karikatür gülmekten başka bir şey yapmayan sanattır. Bize bir anlamı tam bir yetkinlikte sunan her şey, her yeni şey sanattır. Sanat duygusallığın ve düşünselliğin tam bir bütünsellikte açınlandığı yerdir. Karikatür çizenin birinci işi güldürmek değildir, o kişi birilerini ne yapıp yapıp güldürmek amacıyla çizmez. O yalnızca bir durumu belirlemektedir ki güldüren de işte budur, bu durumdur. Karikatür çizen kişi yalnızca bir çelişkiyi ortaya koymaktadır. Gülme bir sonuç olarak kendini gösterir, bir gereksinim olarak kendini göstermeden birdenbire gerçekleşir. Zaten gülme, gerçek anlamda gülme danışıklı değildir. Örneğin sahnede gülmek durumunda olan oyuncu her şeyden önce bir danışıklı durum içinde olmadığına izleyicileri inandıracak biçimde oyununu oynamak zorundadır, onun danışıklı bir durumu sürdürmekte olduğunu başta kendisi olmak üzere herkes bilse de. Bunu yapamadığı zaman onun canlandırdığına değil kendisine gülerler. Güldürmek isteyip de güldüremeyen gülünç olur. Bizi güldüren çelişkilerdir. İğne deliğinden geçmeye çalışan bir fil de, bir file batmış olan incecik bir iğne de bizi güldürür. Çölde zengin sofra düşlemleri kuran aç ve susuz adamın durumu da gülünçtür. Zorda kalmış insana gülünür mü? Elbette gülünür, bu gülüş zorunlu olarak içinde biraz acı barındırsa da. Bir insanlık durumu hem acıklı hem gülünç olabilir, acılılık kötü koşullardan, gülünçlük çelişkili koşullardan gelecektir. Zaten her gerçek gülünçte bir acıklı gizlice ya da sessizce kendini duyurur, alttan alta varlığını sezdirir. Neden mi? Çünkü yalnızca düşmüş olana güleriz biz. Yükselmekte olana, en azından yerini koruyana, uyarlıya, çelişki barındırmayana ya da çelişkiye düşmeyene kim güler! Düşmüş olanın durumu hem gülünç hem acıklıdır. Moliè re’de katıla katıla güldüğümüz insanlık durumları gerçekte yakından ya da derinden bakıldığında acıklı durumlar değil midir? Ancak, çelişkiye yüzyüze geldiğimizde önce gülme duyguları duyarız, acıma belki o çelişkiyi sıkı bir araştırmaya tuttuğumuzda ortaya çıkacaktır. Cyrano de Bergerac’ın durumu gülünç müdür acıklı mıdır? Hem gülünç hem acıklıdır. İnce bir ruh ve kocaman bir burun çelişkisi daha baştan her şeyi altüst eder. Her gerçekçi göz Roxane’a Christian’ı uygun görecektir. Christian da bir başka bakımdan gülünç değil midir? Evet, gülünçtür. Derli toplu hatta yakışıklıdır ama sevgilisine söylemek için iki sözü yanyana getiremez. Yaşamın gelişimi içinde çeşitli süreçler boyunca acı gülünçlünün altından kendini yavaş yavaş ortaya koyacaktır, gülünç görünümüyle Cyrano ve gülünç durumuyla Christian arkalarında nice olay bırakarak göçüp gittiklerinde geriye bir burun ve bir beceriksizlik izleniminden çok bir yazık olmuşluk duygusu bırakacaklardır. Moliè re gülünç olanı yakalayabilmek için toplumsal çelişkilere yönelir, bu çelişkilerden giderek gülünç olanın içindeki evrenseli bize göstermeye çalışır. Yaşamdan derlediği pekçok özelliği evrensel insanın nitelikleri olarak genele bağlarken bize şunu anlatmak ister; geçip gidende gülünçlünün varoluş nedeni yatmaktadır, dağılan yaşam değerleri son aşamalarında kendilerini gülünçleştirirler ve böylece evrenseli bir tür olumsuzda açığa çıkarırlar ya da açıklarlar. Onun gülünç diye altını çizdiği şey bir insanın durumu olduğu kadar bir insanlık durumudur. İyi sanatçı odur ki bir insanın durumunda bir insanlık durumunu görür ve dışlaştırır. Bilim ve felsefe gibi sanat da en son açıklamalarını evrenselde gerçekleştirmek ister. Moliè re güldürür ve güldürmek için çok özel değil, çok belirgin, çok köklü çelişkiler yakalar. Bu çelişkiler bir insanlık durumunu gösterdiği kadar bir dönemde bir sınıfın ya da bir kesimin çelişkili yaşam biçimlerini de ortaya koymaktadır. Evet, saptanılan doğru o kadar da görülmeyecek cinsten değildir, gene de onu görebilmek için özel bir göz olmak gerekecektir. Gülünç Kibarlar’da Molière “Nitelikli insanlar hiçbir şey öğrenmeden her şeyi biliyorlar” derken bir doğruyu ortaya koymaktadır, ne var ki bu doğru kendi içinde tam bir karşıtlığı ortaya koyar, çünkü öğrenmeden bilmek olası değildir. Burada tam bir düşmüşlük yansımaktadır. Moliè re gülünç olmanın belli insanlarla sınırlı olmadığını Kadınlar Okulu’nda şu sözlerle duyurur: “Evet ama başkasına gülen / Bir gün de kendisine gülerler diye korkmalıdır.” Gülünç düşmüş olana gülenin yarın gülünç düşmeyeceğini kim söyleyebilir? Yazarın Hekim Aşkı Oyununun ikinci perdesinde şu sözü işitiriz: “Siz dört hekimle ne yapmak istiyorsunuz bayım, bir insanı öldürmek için bir tek hekim yetmez mi?” Biraz sonra da şunları işiteceksiniz: “Dört hekim ve iki eczacıyla öldü.” Olumsalın olan’ı aşmasındaki gülünçlük aynı oyunda şu sözlerle dile getirilir: “Olabilir mi bilmiyorum, ama olduğunu iyi biliyorum.” Gülünç olan gündelik gerçekliğin en belirgin özelliklerinde bile kendini gösterecektir. Hastalık Hastası’nda şu sözlerle karşılaşırız: “İnsanlar ilaçlarından ölürler hastalıklarından değil.” Zayıflıklar, kurnazlıklar, bilgisizlikler yeni yetkinlikten uzak oluşlar bize çabucak gülünçlüğü getirir. İnsan yaşamında bu kaynaklardan beslenen binlerce çelişki bize her zaman gülme koşulları sağlayacaktır. Her gülünçlüğün altında ya bir kurnazlık, ya bir zavallılık, ya bir çokbilmişlik ya da buna benzer bir şey vardır. Gülünç olan yenik düşmüş olandır. Tutarlıya, hiçbir açık vermeyene, dağ gibi direnene, tam anlamında eksiksize gülemezsiniz. Gülmek istiyorsanız birilerinin bir açığını yakalamanız gerekir. O yüzden öfkeyle birini gülünç etmek isteyenler bir açık bulamadılar mı daha da öfkelenirler. Yetkinlik her zaman yücelik duygusu verir, gülünçlülük duygusu vermez. Yaşam da yetkinliklerden çok eksikliklerle, eksikli oluşun getirdiği tutarsızlıklarla, tutarsızlıkların getirdiği çelişkilerle örülmüştür. Frak giymiş bir eşek gülünçtür, semerlenmiş bir insan da gülünçtür. İnsan yaşamının yüzeylerinde de derinlerinde de nice çelişki vardır. Sanatçı onu bir gerçekliğin anlatımı olarak gün ışığına çıkarır ve dikkatimize sunar. Gülmek yaşamı yorumlamaktır yani felsefe yapmaktır. Karikatür çizen kişi gerçek bir filozoftur. Her filozof gibi o da bizim görmediğimiz görür. Demiryolu olmayan yerde tren bekleyen adamı biz göremeyiz ama o görür. Hiçbir sanat, komedi sanatı da, karikatür sanatı kadar dolaysız değildir bu güldürme işinde. Karikatür gidimli düşünceye değil, tam tamına Descartes’çı anlamda anlık sezgiye açıktır. Birden bakar ve çelişkiyi görürsünüz. Karikatür sanatçısı bir vuruşta felsefe yapar. Anlık sezgi böylece karikatürün temel niteliği olur. Komedide gülünçlü olmayan aralar vardır, sus’lar gibi araya giren doğallıklar ya da çelişkili olmayan durumlar vardır. Çelişki karikatürde tek bir ögede kendini ortaya koyar. Bu şaşmaz tekfikirlilik karikatürün çarpıcı gücünü oluşturur. Karikatür ayrıca biçimbozmayı öbür sanatlardan daha büyük ölçüde ve daha büyük bir yetkiyle kullanır. Biçimbozmalarla sağlanan anlatım kesin ve çarpıcı olacaktır. Öbür sanatlarda yadırganmayan biçimbozma karikatürde hiç yadırganmaz. Karikatür özdeyiş gibidir, bir anlatır ama tam anlatır. AFŞAR TİMUÇİN |
[ Katagoriye Dön | Ana Menüye Dön ]
-
# Atatürkün Spor ve Sporcular Hakkında Söylediği Sözler
1. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim. 2. Spor yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlâk da bu işe yardım eder. Zekâ ve kavrayışı kısa olan kuvvet...Devamını Oku 2011-10-12 14:16:53
-
# Soğuk ve Sıcak Renkler
Renkler, şiddetlerine ve insanlar üzerindeki ruhsal etkisine göre ikiye ayrılırlar. . A) Sıcak Renkler (Kımızı, Turuncu, Sarı) Kırmızıda ateşin sıcaklığını, turuncuda güneş ışığının etkisini, ...Devamını Oku 2011-09-12 18:10:40
-
# Homojen ve Hetorejen Karışımlara Örnekler
HOMOJEN KARIŞIMLARA ÖRNEKLER : • Çözeltiler • Şekerli Su • Tuzlu Su • Asitli Su • Bazlı Su • Alkol – İyot • Hava • Çay • Kola ...Devamını Oku 2011-04-18 14:44:13
-
# Kavimler Göçünün Sebepleri ve Sonuçları
Kavimler göçü milattan sonra 375 senesinde Hunların karadenizin kuzey bölümünden Avrupaya giderken karşılarına çıkan barbar kavimler olan ostrogot, vizigot, süev, sakson, angıl, frank ve vandal kaviml...Devamını Oku 2010-12-26 14:50:22
-
# Karikatür
Bir kişinin bir şeyin ya da bir olayin tuhaf ve gülünç taraflarini meydana koyacak şekilde yapilan resim. Karikatürler, güdülen amaçlara göre, şaka etmek, alay etmek ya da küçük düşürmek için yapilmiş...Devamını Oku 2012-04-11 10:24:39
-
# Soyut ve Somut Anlam
Somut anlam ve soyut anlam konusu hem Öss’de hem de Oks’de, sözcükte anlam ana başlığı altında işlenen bir konudur. Bu sebeple hem Öss’ye hazırlanan öğrencileri hem de Oks’ye...Devamını Oku 2010-11-02 10:21:12
Yorumlardan Yazarları Sorumludur. Yorumunuz Site Yönetimi Uygun Görürse Yayınlanır..!!..
Gönderen | Başlık |
---|
Karikatür ve Felsefe Resimleri
Karikatür ve Felsefe Yorumları
Gönderen | Başlık |
---|
Karikatür ve Felsefe Videoları
Henüz bu yazıya eklenmiş video bulunmamaktadır.
» Önerdiklerimiz |
» Reklamlar |
|
» Alt-Kültür Başlıklar |
|