* Toplumdusmani.Net
  • 1
    • 1 mesajınız var
    • User Avatar
      Admin

      Sitemize hoşgeldin ziyaretçi üye
      olarak projemize katılabilir
      sitemizin editörlerinden biri de
      sen olabilirsin.

      2 dakika önce
    • Bütün mesajları gör
  • 2
    • 2 hatırlatmanız var
    • Güncellemeler 78%
    • Proje Durumu 54%
    • Bütün hatırlatmaları gör
  • 1
    • 1 tane bildirimin var
    • Üye girişi açıldı. 27 dakika önce
    • Bütün bildirimleri gör
  • Admin
    • User Avatar
      admin

      admin@toplumdusmani.net

    • Profilini Düzenle
    • Resimlerin
    • Ayarlar
    • Çıkış
  • Anasayfa
  • Sözlük
  • Üstadlar
    • Nietzsche
    • Franz Kafka
    • Montaigne
    • Jean Paul Sartre
    • Dante Alighieri
    • Williams Shakespeare
    • Nazım Hikmet Ran
  • Mitoloji
    • Mitoloji Özel
    • Yunan Mitolojisi
    • Roma Mitolojisi
    • Mısır Mitolojisi
    • Mitoloji Nedir
  • Felsefe
    • Felsefe Özel
    • Filozoflar
    • Felsefe Akımları
    • Felsefe Sözlüğü
    • Felsefe Nedir
  • Edebiyat
    • Edebiyat Özel
    • Dünya Edebiyatı
    • Türk Edebiyatı
    • Kitaplardan İnciler
    • Edebiyat Nedir
  • Alt Kültür
ToplumDusmani.Net V3
  • Anasayfa
  • Ali Suavi (1839-1878) Nedir

Yazıyı Gönderen: zeus
Gönderilme Tarihi: Tue, 29-Jun-2010
Okunma: 1746 kez
Yazı Boyutu: 9.59 KB

Reklamlar
» Feodalite
» Realist
» Sürrealizm
» Malignite
» vurmalı çalgılar
» X Kromozomuyla Taşınan Hastalıklar
» Valinin Görevleri
» Atatürk'ün Sosyal Bilimlerin Gelişmesine Yönelik Yaptığı Çalışmalar
» Trafik Kazaları ve Alınacak Önlemler
» Hidroelektrik Santrali
Sonuç : 10 adet ilgili yazı bulundu..

Ali Suavi (1839-1878)

ALİ SUÂVİ (1839-1878)

1255 yılı Ramazanında (Kasım 1839) İstanbul\'da Cerrahpaşa\'da doğdu. Çankırı\'dan gelerek İstanbul\'a yerleşmiş, geçimini kâğıtçılıkla sağlayan, fakir fakat dürüst bir adam olan Hüseyin Ağa\'nın oğludur. Ali Suâvi\'nin tahsile ne zaman, nerede ve nasıl başladığı kesin olarak bilinmemekle beraber Ulûm gaze-;esinde bir kısmı yayımlanan \"Yeni Osmanlılar Tarihi\" (nr. 15, 1 Muharrem. jf$87, s, 892-932) adlı hatıra­tında verdiği bilgilere göre Dâvud Paşa Rüşdiyesi\'ni bitirdikten sonra Bâb-ıSeraskerî\'de Dersaadet Yok-ama Kalemi\'ne girdi ve burada iki üç yıl kadar kâtip olarak çalıştı. Âdet olduğu üzere bu sırada cami terslerine de devam etti. Muhtemelen Sami Paşa\'nın Maarif nazırlığı sırasında açılan bir imtihanı kaza­narak Bursa Rüşdiyesi\'ne muallim oldu (1856).
Fakat bazı uygunsuz davranışları dolayısıyla halkın şikâ­yeti üzerine bir yıl sonra buradan ayrılmak zorunda kaldı. 1858 yılında Simav\'daki rüşdiyede ve Kurşunlu Medrese\'de hocalık yaptı. Kendi ifadesine bakılırsa on sekiz yirmi yaşlarında hacca gitti. Dönüşünde yine Sami Paşa\'nın aracılığıyla Sofya\'da ticaret mahkemesi reisliği, Filibe\'de rüşdiye hocalığı ve tahrirat mü­dürlüğü yaptı. Azledilince tekrar İstanbul\'a döndü. İstanbul\'da bir yandan, başta Sami Paşa olmak üzere şehrin o zamanki fikir muhitlerini teşkil eden bazı paşa konaklarına devam etmeye, bir yandan da Şehzadebaşı Camii\'nde vaazlar vermeye başladı (1866). Henüz Muhbirde yazı yazmaya başlamadan önce dinî ilimlerdeki vukufu ile dikkati çeken Ali Suâvi aynı zamanda kuvvetli bir hatipti ve kendisini dinle-.enleri kolayca tesir altına alabiliyordu. Adı ve şöhreti kısa zamanda bütün şehirde duyuldu. Yine kendi ifadesine göre bu vaazlara ara sıra Sadrazam Fuad Paşa bile geliyordu.
1867 yılbaşında yayın hayatına giren Muhbir gazetesinin sahibi Filip.Efendi\'nin teklifi üzerine bu ga­zetenin yazar kadrosunda yer alan Ali Suâvi, gazetede sosyal meseleleriyle ilgili makaleler neşretmeye başladı. (...)Bunun yanında, bu ilk makaleleri arasında yer alan Belgrad Kalesi\'nin teslimi ve Mısır\'ın devle-fee bağlılığı meselelerinde yapmış olduğu tenkitlerle kısa zamanda dikkatleri üzerine çekti. 21 Şubat 1867 :arihli Muhbir\'de, o sırada henüz gizli olan Yeni Osmanlılar Cemiyeti\'nin hâmisi durumundaki Mustafa Fâzıl paşa\'nın Mısır meselesi münasebetiyle Sultan Abdülaziz\'e hitaben Belçika\'da Nord gazetesinde neşredilen Fransızca mektubunun tercüme edilerek yayımlanması,.aynı mektubun iki gün sonra Nâmık Kemal tarafın­dan Muhbir\'den iktibas edilerek geniş bir yorumla Tasvîr-i Efkâr\'da yer alması üzerine, gizli cemiyetten hü­kümetle birlikte az çok efkârıumumiye de haberdar oldu. Bunun hemen arkasından Ali Suâvi\'nin Belgrad Kalesi\'nin düşmesi ve Mısır meselesi hakkında Âlî Paşa\'yı şiddetle tenkit eden bir makalesi üzerine, meş-nur sansür nizâmnâmesi Kararname-i Âlî çıktı. Ardından 32. sayıda Muhbir hükümet tarafından bir ay süreyle kapatıldı. Nâmık Kemal Erzurum vali muavinliğine, Muhbir\'de yazan Ziya Paşa Kıbrıs mutasarrıflığına \'.ayin edilirken Ali Suâvi de Kastamonu\'ya sürüldü (25 Şubat 1867). Ali Suâvi Kastamonu\'da iki buçuk ay kadar gözetim altında kaldı; Mustafa Fâzıl Paşa\'nın ısrarlı daveti üzerine gizlice oradan ayrılarak İstanbul\'a geldi ve Courrier d\'Orient gazetesinin sahibi Jean Pietri\'nin yardımıyla Avrupa\'ya kaçtı (22 Mayıs 1867). Mesina\'da buluştuğu Nâmık Kemal ve Ziya Paşa ile önce Paris\'e gitti. Cemiyetin aldığı karar doğrultusunda neşriyat yapmak üzere bir süre sonra Londra\'ya geçerek orada, \"Muhbir doğru söylemek yasak olmayan Dir memleket bulur, yine çıkar\" ibaresiyle Muhbiri tekrar neşre başladı (31 Ağustos 1867).(...) Bu arada onun tesirini ortadan kaldırmak üzere Nâmık Kemal ve Ziya Paşa tarafından yine Londra\'da Hürriyet gaze­linin yayımına başlandı.(29 Haziran 1868)(..,)Ali Suâvi, Abdülaziz\'in tahttan indirilişi ve V. Murad\'ın çok kısa süren padişahlığı ardından tahta geçen Abdülhamid\'in izni ile İstanbul\'a döndü (Ekim 1876). Kendisine
güven ve ilgi gösteren hükümdar dış meselelerle ilgili olarak Batıdaki neşriyatı takip ve tercüme etmek üzere Cemiyyet-i Mütercimin adıyla kurmayı düşündüğü cemiyete onu da üye seçmişti. Ancak cemiyet daha ilk toplantısından hemen sonra dağıldığından burada çalışma fırsatı bulamadı. Midhat Paşa\'nın azledildiği ve Meclis-i Meb\'ûsan\'ın birinci devresinin sona erdiği günlerde (Haziran 1877) Midhat Paşa ve meş­rutiyet rejimi aleyhine yazdığı birkaç makale ile sarayın güvenini kazanan Ali Suâvi padişah tarafından Mekteb-i Sultanî müdürlüğüne getirildi. Fakat kısa zamanda okul idare ve disiplininin bozulması ve aslen İngiliz olan karısı ile okulda yatıp kalkması dolayısıyla çıkan dedikodular yüzünden bir yıl sonra bütün resmî görevlerine son verildi (16 Aralık 1877). Böylece Abdülhamid\'in gözünden düşen Ali Suâvi\'nin 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi), Meclis-i Meb\'ûsan\'ın kapatılması gibi memleketin kaderini değiştiren bazı önemli olayların cereyan ettiği bu tarihten ölümüne kadar geçen süre içinde ne yaptığı yine kesin olarak bilinmemektedir. B. Levvis, onun bu sırada Üsküdar Komitesi adıyla gizli bir cemiyet kurduğunu ileri sürer­den başka araştırmacılar İngiliz ve Ruslarla sıkı münasebette bulunduğunu iddia etmektedirler.(...) 20 Mayıs 1878 günü, 93 Harbi yüzünden Balkanlar\'dan İstanbul\'a gelmiş Filibeli muhacirlerden topladığı yak-aşık 250 kişilik bir grupla Çırağan Sarayı\'nı basarak büyük bir ihtimalle V. Murad\'ı tekrar tahta çıkarmak İsterken, Beşiktaş Karakolu muhafızı Hasan Ağa (daha sonra 7-8 Hasan Paşa) tarafından başına sopa ile vurulmak suretiyle öldürüldü. Ali Suâvi veya Çırağan Vak\'ası denilen bu olay üzerine sonraları birçok araştırma yapılmış olduğu halde, hareketin başarısızlığa, uğraması dolayısıyla evindeki bütün evrakın karısı tarafından imha edilmesi yüzünden olay hâfâ tam olarak aydınlanamamıştır. Hayatı gibi ölümünün de per­de arkası gizli kalan Ali Suâvi\'nin, hangi gaye uğrunda olursa olsun, II. Abdülhamid\'e karşı V. Murad\'ı yeni­cen tahta çıkarmak isterken can vermesi, bir süre sonra Jön Türkler tarafından millî bir kahraman olarak benimsenmesine ve bayraklaştırılmasına yol açmıştır.

Tanzimat sonrası yazar ve fikir adamlarının büyük bir kısmı kültürlü ve zengin ailelerden geldikleri hal­ce Ali Suâvi halk tabakasınaçıkmış ve kendi kendisini yetiştirmek suretiyle edebiyat ve kültür çevrelerin­ce yer almıştır. Klasik bir medrese tahsili ve düzenli bir eğitim görmeyen Ali Suâvi felsefeden filolojiye, tarih-:en coğrafyaya, edebiyattan politikaya, sosyolojiden iktisada ve dinî ilimlere kadar birçok konu ile meşgul olmuş tam manasıyla bir \"ansiklopedisi\" şahsiyettir. Devrin diğer yazar ve fikir adamlarının çoğu gibi o da Osmanlı birliğine inanmış ve daha çok ittihâd-ı İslâm ideolojisini savunmuştur. Büyük ölçüde Şark kültürüyle yetişmiş olan Ali Suâvi, çok sathî de olsa Batı kaynaklı bazı yeni fikirleri öğrendikten sonra kendine göre bir terkip yapmaya çalışmış, bu arada Türkçü görüşler de ileri sürmüştür. Makale ve kitapları dikkatle incelen­diğinde insicamlı bir kafaya sahip olmadığı görülen Ali Suâvi\'nin hayatında olduğu gibi savunduğu fikirlerde de birçok tezatlar vardır. Gençlik yıllarında camilerde halka ateşli vaazlar veren, bir ara \"muhaddis\" olarak tanınan, hatta Avrupa\'da bulunduğu sırada bile başından sarığını çıkarmayan Ali Suâvi, meselâ \"Yarım Fakih Din Yıkar\" (ulûm, nr. 17, 29 Muharrem 1287) gibi bazı makalelerinde, devlet idaresinde din ile dünya işlerinin birbirinden tamamen ayrılması gerektiğini savunarak laikliği müdafaa eder. Ona göre medenî bir devlet birtakım kelime oyunlarıyla değil coğrafya, iktisat ve ahlâk bilgisiyle idare edilebilmektedir. Bu yüz-cen, Osmanlılar\'daki devlet yönetiminin şer\'î esaslara dayanmadığını öne sürerek hilâfet müessesesine Karşı çıkarken monarşi adını verdiği mutlakiyet rejimi yerine parlamento esasına dayalı meşrutî sistemi savunur. Ancak bir zaman sonra, hâkim nüfus olan Türk unsurunun bütün nüfusun sadece yüzde otuzunu teşkil ettiği bir memlekette meşrutiyet ilân edilemeyeceğini anlayarak bu fikrinden vazgeçmiş görünür. Ali Suâvi hilâfetin ne muhafazasına ne de yıkılmasına taraftardır; çünkü ona göre hilâfet adıyla bir müessese mevcut değildir. \"Kudret-i Siyâsiyye der Düvel-i İslâmiyye\" (Ulûm, rr. 16, 15 Muharrem 1287) adlı makale­sinde Hz. Peygamberin hilâfet adı altında bir vekâlet makamı kurmadığını, bu yüzden hiç kimsenin \"halîfe-i Resûlullah\" olamayacağını, halife tabirinin \"halef mânasında yalnızca Hz. Ebû Bekir\'e ait bir unvan oldu­ğunu söyler. Monarşi dediği ferdî saltanat ve mutlakiyete karşı da cephe alan Ali Suâvi, \"Demokrasi\" [ulûm, nr. 18, 15 Safer 1287) adlı makalesinde ise İslâm devletinin başlangıçta cumhuriyetle idare edildiğinden bahsederek mutlakiyet yerine \"usûl-i meşveret\" i istediğini açıklar.(...)
Eserleri. Ali Suâvi\'nin kendi ifadesine göre, Filibe\'den İstanbul\'a dönüşünde fıkıh, hukuk, tarih, coğrafya, edebiyat, filoloji ve biyografi alanlarında olmak üzere bir kısmının gazete sayfalarında, çoğu­nun risale veya yarım kalmış tefrika şeklinde yahut yazma halinde bulunduğunu belirttiği eserlerinin sayısı 127\'yi buluyordu.
Muhbir, Tasvîr-i Efkâr, Vakit, Basket, Müsavat, Ruznâme-i Ceride-i Havadis, Londra\'da Hürriyet gazetesi ile kendisinin çıkardığı Muhbir, Ulûm ve Muvakkaten Ulûm Gazetesi Müşterilerine gibi devrin çeşitli gazete ve mecmualarındaki makalelerinden başka bir de tefrika halinde kalan \"Ehemmiyet-i Hıfz-ı Mâl\" (Tasvîr-i Efkâr), \"Ta\'rîfât\" (Muhbir), \"Kaydü\'l-mevcûd Saydü\'l-mefküd\" (Muhbir), \"Fetâvâ-yı Cihangîrî\" (Muhbir) gibi çalışmaları bulunan Ali Suâvi\'nin bunların dışında kitap veya risale halinde yayımlanan eserleri de vardır.

Kaynka:
TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ, c. 18, S.445-448.


[ Katagoriye Dön | Ana Menüye Dön ]
  • # Feodalite

    Feodalite Nedir ? (Özet) : Ortaçağ avrupa'sında toprağı ve üzerinde yaşayan köylüleri bir kişinin malı sayan rejim, derebeylik. Bu sisteme feodalizm denir. Avrupa’da 9. yüzyıldan ortaçağın so...
    Devamını Oku 2011-12-01 18:29:16
  • # Realist

    1 - Realist: Gerçekçi 2 - Realizm akımın savunan "gerçekçi" kişi. Hayatın yerleşik konseptlerini olduğu gibi yansıtır, hayatı duygularından çok nesnel yargılar ile ifade ederler. Duygusuz insanlar gi...
    Devamını Oku 2011-11-25 15:19:24
  • # Sürrealizm

    Sürrealizm (Gerçeküstücülük) : Kurucusu, Fransız edebiyatı şairlerinden ve ruh doktoru Andre Broton’dur. İlkeleri 1924′te Fransa'da ortaya konmuştur. Sürrealizmin amacı bilinçaltının sanat...
    Devamını Oku 2013-11-07 16:44:03
  • # Malignite

    Malignite : Kansere yol açan kötü huylu Tümörlere verilen ortak isim, doktorlarınızdan malignite riski taşımamaktadır diye bir tabir duyduğunuzda hastalığınızdan korkmanıza gerek kalmayacak ve hasta...
    Devamını Oku 2014-09-09 09:36:29
  • # vurmalı çalgılar

    Vurmalılar ailesi, tarihin en eski çalgılarının önemli bir bölümünü içerir.Bu çalgıların en ilkelleri bile çağdaş orkestraların vurmalıları arasında yer almaktadır. Bunlar,müziğin yalnızca ritm, renk ...
    Devamını Oku 2010-10-21 12:04:02
  • # X Kromozomuyla Taşınan Hastalıklar

    Renk körlüğü: X kromozomu üzerinde taşınan çekinik bir gen tarafından meydana getirilir. Dişilerde eğer bir çekinik birde baskın karakterde renk körlüğü geni var ise; bunlar hastalık yönünden taşıyıcı...
    Devamını Oku 2011-01-21 10:46:32
 
Yorumlardan Yazarları Sorumludur. Yorumunuz Site Yönetimi Uygun Görürse Yayınlanır..!!..
Gönderen Başlık

Ali Suavi (1839-1878) Resimleri

ParadigmaParadigmaParadigma

Ali Suavi (1839-1878) Yorumları

Gönderen Başlık

Ali Suavi (1839-1878) Videoları

Henüz bu yazıya eklenmiş video bulunmamaktadır.
» Önerdiklerimiz
» Friedrich Nietzsche
» Michel de Montaigne
» Jean Paul Sartre
» Dante Alighieri
» Nazım Hikmet Ran
» Williams Shakespeare
» Franz Kafka
» Charles Bukowski
» Mitoloji
» Yunan Mitolojisi
» Mitoloji Sözlüğü
» Homeros
» Olimpos Tanrıları
» Zeus
» Mitoloji Resimleri
» Amazonlar
» Reklamlar
» Alt-Kültür Başlıklar

© 2005 Toplumdusmani.Net.Org. Design by Zeus