Güçlü bir hayat kadını olan UÄŸur (Derya Alabora), hayat kadınına saplantılı bir adam olan Bekir (Haluk Bilginer) ve hapisten yeni çıkmış amaçsız biri olan Yusuf (Güven Kıraç) ve annesinin hamileyken yediÄŸi dayaktan dolayı sağır ve dilsiz doÄŸan Çilem (Melis Tuna) etrafında geliÅŸen sıradan olaylar...
Filmdeki "kır sahnesi" en öne çıkan sahnedir. 2006 yılı itibariyle yönetmen Zeki Demirkubuz, Masumiyet`in devamı sayılabilecek Kader'i çekmiÅŸtir. Kader filminde UÄŸur ve Bekir'in gençliklerinde yaÅŸadıkları, nasıl tanıştıkları anlatılmaktadır. Masumiyet'te UÄŸur'un aşık olduÄŸu adam olan Zagor'u da (Ozan Bilen) ilk kez Kader filminde görürüz.
Aldığı Ödüller
34. Antalya Altın Portakal Film Festivali
‘Halk Jurisi Avni Tolunay Ödülü’
‘En İyi Kadın Oyuncu’ (Derya Alabora)
‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ (Haluk Bilginer)
- 10. Ankara Film Festivali
‘En İyi Kadın Oyuncu’ (Derya Alabora)
‘En İyi Erkek Oyuncu’ (Haluk Bilginer)
- 11. Adana Altın Koza Film Festivali
‘En İyi Kadın Oyuncu’ (Derya Alabora)
‘En İyi Erkek Oyuncu’ (Haluk Bilginer)
‘En İyi Yönetmen’ (Zeki Demirkubuz)
‘En İyi Kurgu' (Mevlüt Koçak)
MASUMİYET'TEN BİR BÖLÜM
Çocuk neden sakat abi?
-Doğuştan... Doğuştan denmez aslında. Hamileyken babasından ağır bi' dayak yemiş.
-Babası nerde?
-Sinop’ta.
-Hapishanedeki? Geçen gün UÄŸur ablayı hapishaneye giderken gördüm...
-Sevgilisi...
-Onun için mi bu ÅŸehirdesiniz? Ha?
-Uzun hikaye, karışık... Bu kaltakla aynı mahallede büyüdük. Mevlanakapı’da. Babası zabıtaydı. Alkolik hasta bi' adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. Bu anasıyla yoksul, periÅŸan... Bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bi' ÅŸeyler. bi' de Zagor vardı. Bizim eski evin kiracısının oÄŸlu. Babası filimciydi yeÅŸilçamda, cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte ama sevimli, yakışıklı oÄŸlandı. Bizimkine aşık etmiÅŸ kendini. Ben efendi oÄŸlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. Öylece büyüdük gittik iÅŸte. Ne bok varsa? Hep askerliÄŸi beklerdim. Dört sene kaldı, Üç sene kaldı... Sonunda o da geldi gittik. Bizde de herkes bunu bekliyormuÅŸ; gelir gelmez yapıştılar yakama. Ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan... Nikahlandık, iki taksi bi dükkan verdi peder.
Dükkanda koltuk moltuk satardım. Bi' gün bu orospu çıkageldi. Hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. Böyle basma bi' etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar... Pırlanta anlayacağın. Åžunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. Kanıma girdi o gün. Tabii taktım ben bunu kafaya. Ertesi gün bi' soruÅŸturma... Dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede ama asıl Zagor’a kesikmiÅŸ. Zagor’da kaftiden içerde o sıra. Bi' gün, süslenmiÅŸ püslenmiÅŸ; zırt geçti dükkanın önünden, yazıldım peÅŸine. Tuhafiyeciye gitti, pastaneden çıktı; minibüs otobüs, geldik SaÄŸmalcılar’a; benim içimde bi' sıkıntı. İşi anladım tabii: Zagor’u ziyarete gidiyor. Bi' tuhaf oldum, piçi de kıskandım. Uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle.
O ara zagor içerden çıktı. Sonra bi' duyduk; kaçmış bunLar. Altı ay mı bi sene mi; kayıp. Hep rüyalarıma girerdi orospu. O gün dükkana geliÅŸini hiç unutamadım. Benimkine bile dokunamaz oldum. Sonra bi' daha duyduk ki iki kiÅŸiyi deÅŸmiÅŸ Zagor: biri polis, ikisinin de gırtlağını kesmiÅŸ. Karakolda beÅŸ gün beÅŸ gece iÅŸkence buna. ArkadaÅŸlarının öcünü alıyorlar. KaltaÄŸa da öyle... Önce öldü dediler Zagor’a, sonra komalık. Ankara’da oluyor bunLar. Bizimki bi' gün çıkageldi mahalleye. Zagor içerde, en iyisinden müebbet. Bi' sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyor. Önce tanıyamadım. Anlayınca içim cız etti. Cız etti de ne? Tornavida yemiÅŸ gibi oldum. ÇökmüÅŸ, zayıflamış, bembeyaz bi' surat... Ama bu sefer baÅŸka güzel orospu. Oranın ÅŸarkıları gibi. Kalktı böyle, dimdik konuÅŸmaya baÅŸladı. Dedi "para lazım, çok para." Zagor’a avukat tutacakmış. "İlerde öderim" dedi. Esnafız ya bizde, “nasıl?” diye sormuÅŸ bulunduk. "Orospuluk yaparım" dedi, "istersen metresin olurum." İçime bi' ÅŸey oturdu aÄŸlamaya baÅŸladım, ama ne aÄŸlamak! İşte o gün bu günden beri bu orospuyla tam yirmi yıl geçti.
Uzatmayalım, Zagor’a müebbet verdiler. Ama rahat durmaz ki piç! Ha birini ÅŸiÅŸledi, ha firara teÅŸebbüs; o ÅŸehir senin bu ÅŸehir benim, cezaevlerini gezip duruyor. Orospu da peÅŸinden. Sonunda dayanamadım: ben de onun peÅŸinden...
Önce dükkan gitti, ardından taksiler. Karı terk etti, peder kapıları kapadı. Yunus gibi aÅŸk uÄŸruna düÅŸtük yollara. İş bilmem, zanaat yok. Bu durmuyor hiç. İlk yıllar ufak kahpeliklere baÅŸladı, sonra alıştı. Gözünü yumup yatıyor milletin altına. Gel dönelim diye çok yalvardım. Evlenelim, pederi kandırırım, Zagor’a bakarız: yok. Kancık köpek gibi izini sürüyor itin. N’aptı buna annamadım. Kaç defa dönüp gittim İstanbul’a. Yeminler ettim. Doktorlar, hocalar kar etmedi. Her seferinde yine peÅŸinde buldum kendimi.
Bi' keresinde döndüm, biriyle evlenmiÅŸ bu, hamile... Beni abisiyim diye yutturduk herife. Nedense rahatladım, ohh dedim, kurtuluyorum. Bu da akıllanmış görünüyor. Yüzü gözü düzelmiÅŸ, çocuk diyo baÅŸka bi' ÅŸey demiyor. Sinop’ta oluyo bunlar. Ben de döndüm istanbul’a. DoÄŸumuna yakın, Zagor bi' isyana karışıyor gene. Hemen paketleyip Diyarbakır cezaevine postalıyorlar. Çok geçmeden bizimki depreÅŸiyor gene; o haliyle kalk git sen Diyarbakır’a, üç gün ortadan kaybol... Herif kafayı yiyor tabii. dönünce bi' dayak buna: eÅŸek sudan gelinceye kadar. Kızın sakatlığı bu yüzden. Sonra çocuÄŸu doÄŸuruyoR. Uzun zaman anlaşılmamış. Ortaya çıkınca bi' gece esrarı çekip takıyor herife bıçağı. ÇocuÄŸu da alıp vın Diyarbakır’a, Zagor’un peÅŸine. Allahtan herif delikanlı çıkıyor da ÅŸikayet etmiyor.
Ben o ara istanbul’da taksiden yolumu buluyorum. epey bi zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. Zagor’un Diyarbakır cezaevinde olduÄŸunu duymuÅŸtum o sıra. Bi' gece b'i büyükle eve geldim. Hepsini içtim. Zurnayım tabi. Bi' ara gözümü açıp baktım: karlı daÄŸlar geçiyor. Bi' daha açtım, başımda bi' çocuk, kalk abi, Diyarbakır’a geldik diyor. Baktım, sahiden Diyarbakır’dayım. Bi' soruÅŸturma... Kale mahallesi vardır oranın, bi' gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim? Görünce hiç ÅŸaşırmadı. Hiç bi' ÅŸey demedik. O gece oturup düÅŸündüm. "OÄŸlum Bekir" dedim kendi kendime, "yolu yok çekeceksin, isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eÄŸ başını, usul usul yürü ÅŸimdi." o gün bugün usul usul yürüyorum iÅŸte.
filmin muhteşem sahnelerinden biriydi..haluk bilginer herzamanki gibi insanı kendisine hayran bıraktı..
{mosimage}
