Mitoloji

Açıklama
MitolojiTartışmalar
egina tarafından başlatıldı.
Son cevap Angelica tarafından Salı, 06 Nisan 2010 tarihinde verildi.
Duvar
ismail ,
Pazartesi, 29 Mart 2010 10:24
Eflatun (Platon)un bazı fikirÂlerine baÅŸvurarak zevki aÅŸktan ayırdetmeye çalışır. Zevkin ve aÅŸkın birleÅŸtirilÂmesi, homoseksüel ya da heteroseksüel olsun, her kiÅŸinin en büyük özlemiyse de, bunların karşılıklı olarak birbiriyle uvuÅŸamadıkları da bir gerçektir. ?PlatoÂnik? aÅŸk eÅŸler arasında cinsel iliÅŸkilerin bulunmayışıyle nitelik kazanır. Platonik aÅŸkta, herÅŸey duygusal ve ruhsal düzÂlemde olur. AÅŸksız zevke gelince, bunu denemeyen erkek pek azdır. Buna karşıÂlık, kadınların çoÄŸu herhangi bir aÅŸk duygusu duymadan cinsel birleÅŸmede bulunamazlar.
EskiçaÄŸ filozoflarının çoÄŸu aÅŸkı sadece bedensel bir istek olarak tanımlamışlarÂdır. Ama Eflatun, Aristoteles, Plutarkhos, Sokrates aÅŸkın en ince ve en yüce duygu olduÄŸunu ileri sürmüşlerdir. Eflatun?un Şölen adlı diyalogunda belirlediÂÄŸi aÅŸk kuramı oldukça ünlüdür. Buna göre, aÅŸk güzelliÄŸin doÄŸurduÄŸu bir çekiÂciliktir. Gerçek güzellik ise düşünce ile kavranan güzelliktir. Duyu yoluyle algıÂlanan güzellikler gerçek güzelliÄŸin bulaÂnık bir taslağı, solgun bir yansımasıdır. Descartes ve Spinoza gibi klasik filozofÂlara göre aÅŸk bir tutkudur ve kiÅŸi bu tutÂkuya akliyle egemen olmaya çalışmalı, onu duru ve temiz bir duygu haline geÂtirmelidir.
Romantik akımla birlikte aÅŸk anlayışı da deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Nietzsche ve Schopenhauer aÅŸkı insan soyunu sürdürmek için insana kurulan bir tuzak olarak tanımlamışlarÂdır. Herbert Spencer ise aÅŸk duygusunu büyük bir ustalıkla çözümlemiÅŸtir. Spencer cinsel sevgide yer alan öğeleri ?duyÂgulanma; hayranlık; beÄŸenilme sevinci; kendine deÄŸer verme; sahip olma duyÂgusu ve zevki; büyük bir eylem özgürlüÂğünün doÄŸurduÄŸu zevk; yakınlık duyguÂsunun verdiÄŸi coÅŸkunluk? olarak sıralaÂmıştır.
AÅŸka tarih açısından bakıldığında, ataÂerkil aile düzenine baÄŸlı eski Yunan ve Roma toplumlarında kadının, bugünkü anlamıyle aÅŸk esinlendirmesine oldukça seyrek rastlanır. Söz konusu toplumlarÂda, kadının yalnız yüz ve vücut güzelliÄŸi cinsel bir arzu uyandırırdı; baÅŸka bir deyiÅŸle, kadın hiçbir zaman gerÂçek aÅŸka konu olmaz, sadece devlete yurttaÅŸ saÄŸladığı için saygı görürdü. EskiçaÄŸda aÅŸk kavramı bazı deÄŸiÅŸiklikleÂre uÄŸramıştır. Bu deÄŸiÅŸikliÄŸe HıristiyanÂlık ve kuzey uluslarının töreleri olmak üzere iki önemli etken yol açmıştır. KuÂzey uluslarının törelerinde kadın barışta ve savaÅŸta, iÅŸte ve tehlike karşısında erÂkeÄŸin eÅŸiti ve yoldaşı sayılırdı. Bu töreÂlerle Hıristiyanlığın etkilemesinden ise ?şövalye aÅŸkı? olarak adlandırılan bir aÅŸk anlayışı doÄŸmuÅŸtur. Bu anlayışa göÂre aÅŸk, büyük eylemlerin, serüvenlerin esin ve ÅŸeref kaynağı, kadın ise ÅŸeref daÂğıtan bir yüce varlık, baÅŸka bir söyleyiÅŸÂle, savaşçının bilinciydi. Ama bu aÅŸk anlayışı kısa süre sonra, yüÂcelik niteliÄŸini yitirmiÅŸ, bunun sonucunÂda, kadının toplumsal durumu, EskiçaÄŸÂda olduÄŸu gibi, erkeÄŸinkinin altına düşÂmüştür. ?Şövalye aÅŸkı? yeniden maddeÂsel aÅŸka ve romansı kadın düşkünlüğüne dönüşmüştür. Fransız Devriminin getirÂdiÄŸi ilkçaÄŸ sadeliÄŸi ve cinsiyet eÅŸitliÄŸi anlayışı bir yana bırakılırsa yapmacıklık romantizm, çapkınlık gibi çeÅŸitli görüÂnümler almakla birlikte, aÅŸk bu temel biçimiyle zamanımıza kadar gelmiÅŸtir. Kadının giderek daha bağımsız bir duruunlan ma getirilmesi, erkeÄŸin onu gittikçe daÂha az hor görmesi ve psikoloji bilimindeki ilerlemeler aÅŸk sorununun verileriÂni deÄŸiÅŸtirmekte etkili olmuÅŸtur.
EskiçaÄŸ filozoflarının çoÄŸu aÅŸkı sadece bedensel bir istek olarak tanımlamışlarÂdır. Ama Eflatun, Aristoteles, Plutarkhos, Sokrates aÅŸkın en ince ve en yüce duygu olduÄŸunu ileri sürmüşlerdir. Eflatun?un Şölen adlı diyalogunda belirlediÂÄŸi aÅŸk kuramı oldukça ünlüdür. Buna göre, aÅŸk güzelliÄŸin doÄŸurduÄŸu bir çekiÂciliktir. Gerçek güzellik ise düşünce ile kavranan güzelliktir. Duyu yoluyle algıÂlanan güzellikler gerçek güzelliÄŸin bulaÂnık bir taslağı, solgun bir yansımasıdır. Descartes ve Spinoza gibi klasik filozofÂlara göre aÅŸk bir tutkudur ve kiÅŸi bu tutÂkuya akliyle egemen olmaya çalışmalı, onu duru ve temiz bir duygu haline geÂtirmelidir.
Romantik akımla birlikte aÅŸk anlayışı da deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Nietzsche ve Schopenhauer aÅŸkı insan soyunu sürdürmek için insana kurulan bir tuzak olarak tanımlamışlarÂdır. Herbert Spencer ise aÅŸk duygusunu büyük bir ustalıkla çözümlemiÅŸtir. Spencer cinsel sevgide yer alan öğeleri ?duyÂgulanma; hayranlık; beÄŸenilme sevinci; kendine deÄŸer verme; sahip olma duyÂgusu ve zevki; büyük bir eylem özgürlüÂğünün doÄŸurduÄŸu zevk; yakınlık duyguÂsunun verdiÄŸi coÅŸkunluk? olarak sıralaÂmıştır.
AÅŸka tarih açısından bakıldığında, ataÂerkil aile düzenine baÄŸlı eski Yunan ve Roma toplumlarında kadının, bugünkü anlamıyle aÅŸk esinlendirmesine oldukça seyrek rastlanır. Söz konusu toplumlarÂda, kadının yalnız yüz ve vücut güzelliÄŸi cinsel bir arzu uyandırırdı; baÅŸka bir deyiÅŸle, kadın hiçbir zaman gerÂçek aÅŸka konu olmaz, sadece devlete yurttaÅŸ saÄŸladığı için saygı görürdü. EskiçaÄŸda aÅŸk kavramı bazı deÄŸiÅŸiklikleÂre uÄŸramıştır. Bu deÄŸiÅŸikliÄŸe HıristiyanÂlık ve kuzey uluslarının töreleri olmak üzere iki önemli etken yol açmıştır. KuÂzey uluslarının törelerinde kadın barışta ve savaÅŸta, iÅŸte ve tehlike karşısında erÂkeÄŸin eÅŸiti ve yoldaşı sayılırdı. Bu töreÂlerle Hıristiyanlığın etkilemesinden ise ?şövalye aÅŸkı? olarak adlandırılan bir aÅŸk anlayışı doÄŸmuÅŸtur. Bu anlayışa göÂre aÅŸk, büyük eylemlerin, serüvenlerin esin ve ÅŸeref kaynağı, kadın ise ÅŸeref daÂğıtan bir yüce varlık, baÅŸka bir söyleyiÅŸÂle, savaşçının bilinciydi. Ama bu aÅŸk anlayışı kısa süre sonra, yüÂcelik niteliÄŸini yitirmiÅŸ, bunun sonucunÂda, kadının toplumsal durumu, EskiçaÄŸÂda olduÄŸu gibi, erkeÄŸinkinin altına düşÂmüştür. ?Şövalye aÅŸkı? yeniden maddeÂsel aÅŸka ve romansı kadın düşkünlüğüne dönüşmüştür. Fransız Devriminin getirÂdiÄŸi ilkçaÄŸ sadeliÄŸi ve cinsiyet eÅŸitliÄŸi anlayışı bir yana bırakılırsa yapmacıklık romantizm, çapkınlık gibi çeÅŸitli görüÂnümler almakla birlikte, aÅŸk bu temel biçimiyle zamanımıza kadar gelmiÅŸtir. Kadının giderek daha bağımsız bir duruunlan ma getirilmesi, erkeÄŸin onu gittikçe daÂha az hor görmesi ve psikoloji bilimindeki ilerlemeler aÅŸk sorununun verileriÂni deÄŸiÅŸtirmekte etkili olmuÅŸtur.