ankara, iyi kalpli üvey ana..bu şehri bu kadar yalın anlatan başka bir şey olamaz sanırım. sorumluluklarını bilen, asla kötü davranmayan ama sonuçta bir üvey ana olan ankara. bu şehirde insanlar bekler. emekliliği, askerliğin bitmesini, rüşvetin gelmesini, gönderdiğiniz evrakın cevaplanmasını, suskun devletin konuşmasını beklerler. taşı çatlatacak bir sabırla bir şeyleri beklerler, kim bilir bekledikleri hayattır. belki denizi görselerdi beklemezlerdi. denizi su sanırlar. suyu görmek için göllerin kıyısına gidersiniz ama su ufka uzanmaz. bir suyu deniz yapan ufuk yoktur ankara'nın göllerinde. oysa ne önemlidir suyun hiç bitmemesi ve uysal bir sevgili gibi gökyüzüyle birleşmesi. o vaatker ufuk çizgisi, o nasıl güzeldir. her zaman ötelerde bir şey olduğunu fısıldayan o şehvetli çizgi. insanlar ankara'da beklerler, kim bilir bekledikleri hayattır.
istanbul'da ise durum daha vahimdir. hayat sanki bir adım ötede duruyor gibidir. doğruya doğru, dünyanın en güzel şehridir istanbul, ama hayat eli çabuk davranır. daha siz elinizi uzatmadan işveli bir kadın gibi kaçar gider. bu yüzden hırsla kovalarlar hayatı istanbullular. beklediği şeyin belki de hiç gelmeyeceğini söyleyen şeytani fısıltıya rağmen, ankaralının dingin tevekküllü bekleyişinde bir huzur vardır. ama istanbullunun hırslı kovalamacasında ne huzur vardır ne de tatmin. dünyanın en güzel şehri hemen kol mesafesindeyken kendilerini yiyip yutan bir kovalamacanın içinde kaybolur giderler. hayat kaçar, onlar kovalar.
ama izmir... izmir'de hayat beklenmez, kovalanmaz da. o zaten sizinle beraberdir. ufkun ötesini muştulayan bir deniz vardır. mutlulukla dolu, sakin bir sevişmenin tadındadır körfez. körfez vapurlarının sakin gidişinde hırslarınız yok olur, kovalamayı bırakırsınız, hatta martılara gevrek atacak kadar iyilikle dolarsınız. ne varsa bu şehirde, bayatlamış vapur çayı bile nektar olur. hafta sonları denize doğru bir göç başlar. "ey hayat, biz çeşme'ye gidiyoruz sen de arkadan gel" der. izmirliler muzipçe. ve ne gariptir ki hayat, uslu bir çocuk gibi onların peşinden gider.
ne garip, uçak biletinin üzerinde adımın hemen yanında yazan izm harflerine sevgiyle bakıyorum. sabırsızım, sevgilisine kavuşacak aşıklar kadar.

Ankara
yazar Zeus, Mayıs 21, 2010
“Ankara kışları soğuk olur. İnsanları ciddi, havası kuru, çehresi tepkisiz bir şehirdir. Güzelliği de burada saklıdır işte; ne bir denizi vardır tuzlu tadını dudaklarında hissettiğin dalgalarıyla rahatlatacak, ne süslü manzaraları dalıp gidecek… Soyutlanamazsın kendinden, masal şehirlerinde olduğu gibi mükemmel bir fon oluşturmaz yaşadıklarına. Seni sarmalayıp aklını çelmez; aksine, yaşananlarda yalnız bırakır. Bu yüzden gerçektir Ankara’nın aşkları, sanrılara yöneltmez, sadece iki kişinin kalbindedir. .."
diyerek anlatır şehri dizelerinde ve
"
..
..Sehir soguktur, kurudur, ancak kalbinle ısınırsın…"
diyerek bitirir..
İnsanlarının artık bir şey hissetmediğini düşündüğüm şehir. Otobüste, kafede, yolda ne kadar insan varsa boşluğa bakıyor sanki.
Sonradan gidenlerin Cemal Süreya'nın dediği gibi hep beklemede olduğu şehir. İş için, okul için, emeklilik için... Ama orda doğanlar için durum farklı. Alışkanlık yaratır bünyede. Korkutucudur başka bir şehirde yaşamak. "Ankara kolay." der herkes. "Semtler birbirine yakın. E hayat da ucuz. İstanbul'a para mı yetişir?" derler. Korkaktır kısacası doğma büyüme Ankaralılar.